Bu gün doğmuşum ben.. Bu gün benim doğum günüm. Sevdiklerimle beraber uzun yıllar birlikte olmak istiyorum. Annemin bu gün neler hissettiğini bende anne olduktan sonra daha iyi anladım.
En kötü günüm böyle olur inş. Bu gü benimle birlikte doğum gününü kutlayan herkesin
yeni yaşının sağlık mutluluk ve bol şans getirmesini dilerim.
Telefonla, mailler, msn ve facebook aracılığı ile doğum günümü kutlayan herkese çok teşekkür ederim.
Salı, Aralık 30, 2008
Ben Bugün Doğmuşum..
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Aralık 30, 2008 6 yorum
Etiketler: doğum günü
Pazartesi, Aralık 29, 2008
Öğrenmenin Yaşı ..
ÖĞRENMENİN YAŞI
YAŞ 5: Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim.
YAŞ 7: Meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim.
YAŞ 12: Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
YAŞ 13: Annemle babamın el ele tutuşmalarının ve öpüşmelerinin beni daima mutlu ettiğini öğrendim.
YAŞ 15: Bazen hayvanların, kalbimi insanlardan daha fazla işittiğini öğrendim.
YAŞ 18: İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıztırab ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.
YAŞ 24: Aşkın kalbimi kırabileceğini, ama buna değer olduğunu öğrendim.
YAŞ 33: Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim.
YAŞ 36: Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.
YAŞ 38: Eşimin beni hâlâ sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.
YAŞ 41: Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda belirlediğini öğrendim.
YAŞ 44: Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğrendim.
YAŞ 46: Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.
YAŞ 49: Herhangi bir işi, yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim.
YAŞ 50: Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim.
YAŞ 53: İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim.
YAŞ 55: Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğrendim.
YAŞ 64: Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.
YAŞ 70: İyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.
YAŞ 82: Sancılar içinde kıvransam bile başkalarına baş ağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.
YAŞ 90: Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğunu öğrendim.
YAŞ 95: Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.
Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum.
Özdemir Âsaf (1923-1981)
Bana gelen bir maildi sizlerle de paylaşmak istedim..
Gönderen neseileberaber zaman: Pazartesi, Aralık 29, 2008 2 yorum
Etiketler: Özdemir Asaf, Yaş
Dingonun Ahırı
DİNGONUN AHIRI
Atlı Tramvaylar zamanında, tramvaylar 2 atla çekilirken dik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için azapkapı dan
takviye at alarak yokuşu çıkabilirlermiş. Tramvay bu haliyle Taksim e kadar gelir, burada çıkartılan atlar,
bu gün Taksim alanının batı kısmındaki sular idaresi maksemi ile Fransız konsolosluğu arasında bir ahırda
bir süre dinlendirildikten sonra tramvaya bağlanmadan boş olarak Azapkapı ya götürülürlermiş.
Taksim deki bu ahırı Dingo adlı bir rum vatandaş işletirmiş. Gün boyu bir sürü atın girip çıkmasından dolayı
dilimizdeki '' Burası Dingo' nun ahırı mı giren çıkan belli değil '' sözünün buradan geldiği söylenir.
Gönderen neseileberaber zaman: Pazartesi, Aralık 29, 2008 0 yorum
Etiketler: ahır, at, dingo, genel kültür, şişhane yokuşu, taksim
Cuma, Aralık 26, 2008
Yeniden merhaba
Merhaba arkadaşlar...
Çok uzun zaman oldu buraya birşeyler yazmayalı. Belli olmayan bir neden de dolayı ara vermek bir süre herşeyden uzaklaşmak istedim. Geri dönmeyi düşündüğüm zamanlarda bloglar mahkeme kararı ile kapatıldığını görünce hepten soğudum. Sizleri hep takip ettim ama.yorum bırakamadım hepinizden özür dilerim.
Ayrıca çiceğimden özür dilemek istiyorum sobesini bile cevaplayamamışım.
Dönem dönem hayatımda inişler ve çıkışlar yaşıyorum. Bu seferki inişim oldukça uzun sürdü. Bir rüzgara kapıldım ordan oraya savurdum nerdeyse. Bir nevi iç dünyamla da savaşdım diyebiliriz.
Hayatımda bazı değişiklik yapmam gerektiğini düşündüm, planlar yaptım ve uygulamaya başladım. Afdan yararlanarak öğrenciliğe yeniden başladım (Okumanın yaşı yok dimi (*_*)
iş yerimde var olan süre gelen sorunları maalesef henüz halledebilmiş değilim. İnşallah 2009 hepimize uğurlu gelir de herşey istediğimiz gibi olur.
Yok olduğum dönem de kayde değer çok bişey yapmadım. İş ve ev arasında gidip geldim.
Yani ağustosdan beri hep aynı ben diyebilir. Çok şükür sağlığım yerimde arada gribe yakalansam da iyiyim.
koskoca bir yılı daha geride bırakıyoruz. hepimize sağlık, mutluluk ve başarı getirisin diliyorum. Ayrıca doğum günüm de yaklaştığı için biraz burukluğumda var tabii. her yaşın ayrı bir güzelli var ama ne biliyim 20 li yaşlar daha mı iyiydi ne :)
Aralık son günlerinde kendini göstermeye başladı. Bu gün çok olmamak la beraber kar'ı görmek güzeldi. Biraz daha yağsa da kartopu oynanıp kardan adap yapsak keşke. Oğlum merakla ve sabırla bekliyor. Kardan adam yapacağı günü.
Pazar günü işyerinden bir arkadaşımızın düğünü var. Burdan kendisini bir kez daha tebrik etmek ve mutluluklar dilemek istiyorum. (erkek tarafıyız oynayacağız inş.Alacaz çatır çatır kızı :D) Darısı tüm bekarların başına (AMİN)
Şu anda izlediğim tek dizi atv deki cennetin çocukları birde gülmek için ve yöresel yemekleri öğrenmek adına yemekteyiz programını seyrediyorum oda yemeğin hazırlanma saatine denk geldiği için. Yalnız baktım kendimi eleştirmeye başladım. yok yemek tuzlu olmuş tuzsuz olmuş, sofra da eksik aramaya başladım. Acaba bütün bayanlar benim gibi oldu mu diye de düşünüyorum.
Yalnız bir fincan çayım ve bana eşlik eden siğaram la keyifli keyifli yazmaya çalışken arkada açık olan pencereden esen rüzgar beni kendime getiriyor. Lahana gibi üst üste giyinmiş olamama rağmen hala üşüyor olmam benim salaklığımın bir göstergesidir. İçme şu zıkkımı işte ne var yani ama olmaz. Ben bu gece hasta olmazsam bir daha hiç olmam. beni kimse tutamaz.
Neyse ben artık ufaktan ufaktan kaçayım bite çayımı tazeleyeyim. Ziyaretlerimi yaparak selam bırakayım.
Kalın sağlıcakla ...
Gönderen neseileberaber zaman: Cuma, Aralık 26, 2008 2 yorum
Perşembe, Ağustos 21, 2008
Artık İstanbul'dayım
Herkese merhaba, geldik.
17.08.2008 tarihi itibari ile saat 21:45 suların da Harem'e ayak bastık. Çok uzun ve sıkıntılı bir yolculuk yaşadık oğlumla beraber.... Dönüşüm normal şartlar da benim plandığım tarih itibari ile aslında 21 ağustos ya da 22 ağustos olacaktı ama oğlumun evimize gidelim artık, ben eve gitmek istiyorum cümleleri beni pazar günü bilet almaya zorladı ve ani bir kararla ogün döndük. İyi de oldu aslında ancak bu gün çamaşır ve ütü ve yerleştirme işlerini bitirdim.
Önümüzdeki 3 gün de bana dinlenme için kaldı.. Pazartesi Full enerji ile başlarım artık işe. çok zor gelecek ama napalım mecburi hizmet :D
baba oğul hasret giderdikleri için bende geldiğim de çok rahat ettim. işlerimi çok rahat yaptım şu anda da beraber bez bebeği seyrediyorlar bende burdayım işte..
resim maalesef yok ya çok fazla yer gezemedim. deniz memleketine gitmeme rağmem değil denize gitmek parmağımı bile sokamadım. Beyaz peynir gibi dolaşıyorum ortalıklar da hala..
Bronloştırıcı krem alıp süreyim de biraz rengim değişsin bari diyorum eşime olsun senin ayrıcalığın olsun herkes çikolata gibi sende peynir olarak dolaş diye dalga geçiyor benle..
teyzemle sabah kahvaltılarına çok alışmıştım geldiğimden beri doğru düzgün kahvaltı edemedim. İnsan tek başına bişey yemek istemiyor.. Nesibeciğim teyzeme söyle eren sürekli teyze anne ile dedesini sayıklayıp duruyor bide parkla çay ocağını tabii..haa birde havai fişekleri bekliyor akşamları düğün ne zaman başlayacak diye soruyor :D
Teyzemlerin orda hergün düğün oluyor gelin damat sahneye çıkınca havai fişek atıyorlarmış oğlum da sesinden çok korkuyor (erkek olacak bide ama herşey de çok korkuyor maalesef) havai fişekler atılmaya başlayınca nereye kaçağını şaşırıyordu. Eeee memleketimin insanı zengin, şaşalı şeyleri seviyor insancıklar..
Kızlar tatilde balkonda oturup çekirdek çıtlatıp geleni geçeni seyrettim. akşamları havai fişek gösterisi seyretip boş vaktimi çocuk parkında kaydırak etrafında oğluşumu tehlikeden korumaya çalıştım. İşte benim tatilim. Ne havuz ne kumsal ne de şemsiye varr :( çekirdek, balkon ve çocuk parkından ibaret oldu bu sene napalım bu sene de böyle olsun artık. Seneye Allah kerim dimi ama.
Bu gün fatura yatırmak için kadıköye gittim aman Allhım bu ne sıcak resmen saunaya girmiş gibi oldum. Neyse ben faturaları ablam da ödemelerini yaptı. napalım diye düşünürken kendimizi birden kozyatağın daki perşembe pazarın da bulduk. orayı da bi alt üst ettik ben 3,5 YTL'ye bir tşört aldım o da 2 tane şort aldı 2 simit aldık eve pestilimiz çıkmış şekilde döndük. birde ordan eve kadar yürüdük bu sıcakta zorumuz neydi bilmiyorum ama yaptık işte böyle bir salaklık..
bir de güzel karnımızı doyurduk menü de erişte makarnası ve yoğurttan ibaret idi ..
Yani bu gün alakasız şeyler yapmak benim için bir görev haline geldi herhalde.
Hee bu arada kocacığıma süpriz yapıp TV aldım. niyetim recevıer almaktı ama ben LCD ekran TV alıp gelip Allahtan adam da kalp falan yok gayet normal karşıladı öderiz napalım almışsın bir kere dedi ama ben ona söyleyene kadar göbeğim çatladı tabii.
İşte böyle sıcakta yazmak sanki ızdırap geliyor sanırım böyle giderse bilgisayarı da taşınır bilgisayar yapıp onu da yenileyeceğim adamceğiz sonra beni ne haline getirir tabii bilemiyorumm. :D
İşte böyle kızlar emin olun bende sizi çok özlüyorum en kısa zaman da ziyaretinize geleceğim.
Fotograf kısmı için üzgünüm tekrar görüşmek üzere..
Gönderen neseileberaber zaman: Perşembe, Ağustos 21, 2008 12 yorum
Etiketler: dönüş, hayattan, memleketim, oğlum, tatil
Perşembe, Ağustos 07, 2008
çokk özledimmm
Uzun zamandan sonra evde bilgisayarın başına oturmak için zaman bulabildim. (makine de çamaşır yıkanıyor yani zaman bundan ibaret.) 3 haftadır fabrika tatili dolayısıyla hummalı bir çalışma temposundaydım. Çok şükür bu cuma son, pazartesi itibari ile sabah erkenden kalkmayacağım. özledim keyifli ve uzun kahvaltıları yapacağım inşallah.
Bu arada 10 gündür oğlum dan ayrıyım nasıl özledim, nasıl burnum da tütüyor anlatamam. İş den geldiğimiz de kucaklaşmamız, beni saatlerce öpmesi, sabahları ağlayarak ayrılmamız.. Sabah kalktığım da uyku sersemi bir sağa bir sola bakınıyorum sanki evdeymiş gibi. Kuzucuğum.
Kocaman oldum ben diyordu. Evet temmuzun 13 onun doğum günüydü.. bu seneki doğum gününden hem ben hemde kendisi çok keyif aldı. Doğum günü olduğunu biliyordu. Özellikle pastasını çok beğendi. Teyzesine trenli pasta yapmış. Mumları söndürürüp söndürüp yeniden yaktık.o zaman çok sevinçliydik ama pastamız kesildiği zaman çok ağladık trenimiz bozuldu diye.
Anlatacak o kadar çok şey birikti ki ama cümleleri kurmakta zorlanıyorum. Oğlumun hasretimi yoksa benim uykusuzluğum mu bu anlamadım.
sanıyorum tatildeyken de bişey yazamam hadta sonu da eksikleri tamamamaktan fırsat bulamam herhalde.
Kimbilir bir gidiyim bakalım, dinleneyim benlki dönüşüm muhteşem olur...
Gönderen neseileberaber zaman: Perşembe, Ağustos 07, 2008 8 yorum
Çarşamba, Haziran 25, 2008
mimlendim
Çok ciddi bir konuda sevgili kardeşim Şeker beni MİMlemiş.
Konumuz => KANSERDE ERKEN TANI İÇİN YOL AÇIK => MAVİ BİSİKLETLİLER.
Çağımızın hastalığı olan ve son yıllarda gittikçe artmaya başlayan KANSER'de erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. En az yılda bir kez çekap yaptırmalı , ve kansere karşı erken teşhis için yapılması gereken kontrolü geç kalmadan keşke dememek adına yaptırmalıyız.
Türkiye de kanser gerçeği ; Türkiyede son 4 yıldır üzerinde çalışılan ulusal kanser kontrol programına değinen Tuncer, “Halen ulusal programlarını oluşturmamış ülkeler için sorun olabilecek konularda, bu ülkelere deneyimlerimizi aktarabiliriz” dedi.
Ulusal Kanser Kontrol Programına göre 2008 kısa, 2015 orta, 2030 yılına kadar da uzun vadeli hedeflerin bulunduğuna dikkati çeken Tuncer, şöyle devam etti:
“Buna göre, her şehrimize birer kanser erken tanı, tarama ve eğitim merkezinin açılması, Ulusal Kanser Enstitüsünün kurulması, tütün kontrolü, rahim ağzı ve meme kanserinde oluşturulmuş ulusal tarama standartlarına kalın bağırsak kanserlerinin tarama standartlarının ilavesi kısa vadeli hedefler arasında yer alıyor.
kaynak
Mavi bisikletliler İstanbul’da
Kanserde erken tanının önemine dikkat çekmek amacıyla Rize’den yola çıkan Mavi Bisikletliler, Karadeniz turunu İstanbul’da noktaladı.
Rize’den 5 Haziranda yola çıkan ve 1771 kilometre pedal çeviren 6’sı kadın, 6’sı erkek 12 milli bisikletçi, kendilerine destek veren bisikletçilerle Kadıköy’den Suadiye’ye geldi.
mavi bisiklet
kendimce bişeyler yazmaya çalıştım ama ne ladar açıklayıcı ve etkili bir yazı oldu bilmiyorum.
daha önceki bir yazımda da kanser nasıl olunur diye Erkan Topuz hocanın açıklamalarını yazmıştım. bakınız
zaman çok değişti, yiyeceklerimiz, içeceklerimiz yaşam tarzımız bundan sonra daha iyi beslenmeye ve yaşamaya çalışmalıyız ama nasıl olacak bende bilmiyorum tabii. Herşey hormonlu, kanserojen maddesi taşıyor dikkatli olmak zor ama sağlık yaşam için şart. Yeni yetişen nesile örnek olmak bizim elimizde :D
bende çiçeğim ; yonca ve de gökkuşağımı mimliyorum.
Bu konuyu duyurabildiğimiz kadar herkese duyarım lütfen.
Hadi bakalım arkadaşlar kolay gele..
Gönderen neseileberaber zaman: Çarşamba, Haziran 25, 2008 13 yorum
Etiketler: erkan, erkan topuz, kanser, mavi bisiklet, mim
Cuma, Haziran 13, 2008
BABALAR GÜNÜ
BABAMIN VE BÜTÜN BABALARIN
BABALAR GÜNÜNÜ KUTLARIM.
Gönderen neseileberaber zaman: Cuma, Haziran 13, 2008 12 yorum
Etiketler: babalar günü, babam
Çarşamba, Haziran 04, 2008
Öpülme Hastalığı
Herkese merhaba,bu aralar çok fazla yazı ekleyemiyorum ve yorumlara cevap yazamıyorum. Malum sinir sistemim hala bozuk, çabuk toparlamayı ümit ediyorum. Sizleri de ziyaret ediyor fakat yorum bırakamıyorum. Lütfen beni bağışlayın.
Anne olduktan sonra Akıllı bebek'e üye olmuştum. Sürekli eğitici mailler geliyor. Bu gelen mailli de sizlerler paylaşmak istedim. Böyle bir hastalığın varlığından habersizdim. Oğluşumu çok fazla öptürmemeye dikkat ediyordum ama sürekli de tepki alıyordum. Çok şükür böyle bir hastalığa yakalanmatık ve inşalah ta yakalanmayız.
Rabbim tüm bebekleri ve benim bebeğimi de korusun.
Öpücük Hastalığına Dikkat
Güncel Haberler - Bebek & Çocuk
“Çocuğunuzun derisinde döküntü, yüksek ateşi veya faranjiti mi var? Ya da daha kötüsü karaciğerinde büyüme..? İnsandan insana yakın temasla geçen ve bu yüzden de halk arasında Öpücük Hastalığı olarak da bilinen Enfeksiyoz mononükleozu VKV Amerikan Hastanesi’nden Dr. Ayla Kamburoğlu Göksel anlatıyor...”
Halk arasında Öpücük Hastalığı olarak da bilinen Enfeksiyoz mononükleozun tipik özellikleri ateş, farenjit, kan tablosunda değişiklikler, lenf bezlerinde, karaciğer ve dalakta büyümedir. Bazen döküntü de klinik tabloya eşlik edebilir. Özellikle ampisilin türü antibiyotik tedavisi alan hasta çocuklarda bu döküntünün görülme sıklığı daha fazladır. Hastalığın çok nadir görülen komplikasyonları arasında merkezi sinir sistemi enfeksiyonları (aseptik menenjit, ensefalit), kan tablosunda ciddi değişiklikler ve kalp kasının etkilenmesi (miyokardit) sayılabilir. Hastalık farklı şiddette ortaya çıkabilir. Hiç fark edilmeyecek kadar hafif olabileceği gibi, çok ağır da seyredebilir. Hastalık, yenidoğan ve süt çocuklarında genellikle fark edilemeyecek kadar hafif geçer.
Epstein-Barr virüsünün tek kaynağı insandır. Enfeksiyoz mononükleozun bulaşması çocuklar arasında veya çocuk ile erişkin arasında yakın temas olması ile gerçekleşir. Bu nedenle klinik tablo Öpücük Hastalığı olarak da isimlendirilir. Bu virüs nadiren kan ürünlerinin verilmesi yoluyla da bulaşabilir. Enfeksiyoz mononükleoz okul çağı çocukları arasında sıklıkla rastlanabilir. Yılın her mevsiminde aynı oranda görülebilir. Hastalığın kuluçka dönemi 30 – 50 gün arasında değişir.
Hastalığın tanısı Epstein – Barr virüsüne özgü bazı kan tetkikleri ile olur. Enfeksiyöz mononüleozun spesifik bir tedavisi yoktur. Hastalıktan şüphelenildiğinde çocuklara ampisilin veya amoksisilin türünde antibiyotikler verilmekten özellikle kaçınılmalıdır. Böyle bir durumda çocukların büyük bir kısmında alerjik olmayan kırmızı renkli döküntü ortaya çıkabilir.
Enfeksiyöz mononükleozun çok ağır ve komplikasyonlu seyrettiği hallerde kortizon tedavisinden yarar görülebilir. Hastalık bulguları tamamen ortadan kalkana kadar ve büyümüş dalak küçülene kadar çocukların özellikle yakın temastan ve yakın temas gerektiren spor dallarından kaçınmaları önerilir. Bağışıklık sisteminde bozukluk bulunan çocuklarda Epstein – Barr virüsü etkisiyle lenfatik sistemin veya kan hücrelerinin farklı yapılanmasına bağlı değişik hastalıklar görülebilir.
Kaynak : http://akillibebek.com/index.php?option=com_content&task=view&id=1086&Itemid=119/?lid=b34
Cuma, Mayıs 30, 2008
hadi bakalım kolay gelsin bana
Zaman zaman kendimi hiç kimsem yokmuş gibi hissediyorum. Yine öyle zamanlardan birindeyim bu aralar. Neden sürekli insanları kırmamak isterken insanlar bu düşüncenizin tam tersini yaparlar. Ufak şeylerler mutlu olan ben, artık mutlu olacak şeylerle bile mutlu olamıyorum. Hayat mı bana acımasız davranıyor yoksa ben mi? bu sorunun cevabını bir türlü bulamıyorum.
Sığınacak bir liman arıyorum, ağladığım da yaslanacak bir omuz arıyorum mutluluğumu paylaşacak bir eş arıyorum ama bakıyorum ki hepsini zaten kendime ben yapıyorum.
Hayatımın baharın da denecek yaştayım ama baharı görmeden kışa dönmüş gibiyim.
Ayy bu ne ya içim karardı üzerlerse üzsünler be banane… diyemiyorum ya. Dilim varmıyor, boğazım düğümleniyor, kalbim duruyor, nefesim daralıyor..
Heyy ordaki duy beni gördün mü bak eserine ne hayale geldi caanımm kız senin yüzünden. ( o canım kız ben oluyorum., Ordaki de benim eşceyizim oluyor)
Bıktım aile içi sorunlarından, o ne demiş bu bunu demiş- neden –niçin- nasıl demişlerden.
İçimi kuruttular ya. Küserler barıştırırsın sonra suçlu sen olursun. Şöyle 8 yıl öncesine geri gitsem tekrar bana aynı soruyu sorsa cevap olarak HAYIRRRR derim ama geçti o tren artık ve yakalamam maalesef ümitsiz vaka..
Bu diyardan gidemeyeceğime göre bende bu deve yi gütmeye çalışıyorum ama bakalım nereye kadar güdeceğim.Kendim için yaşamayı ne zaman öğreneceğim bakalım.
Bu yaştan sonra biraz zor olacak ama deneyeceğiz.
Öncelik sıramı değiştireceğim. En sona oturttuğum kendimi listenin en başına alıyorum..
Hadi bakalım kolay gelsin bana..
Gönderen neseileberaber zaman: Cuma, Mayıs 30, 2008 8 yorum
Çarşamba, Mayıs 28, 2008
KeŞkE..
Uzun aralıklar la giriyorum ve hem blogu hem sizleri ihmal ediyorum. Özcelikle çok özür dilerim. Benden sıcak yorumlarını esirgemeyen arkadaşlarıma sıcacık sevgilerimi gönderiyorum burdan.
KEŞKE
Yenilginin diğer adıdır "keşke".
Kaçırılmış fırsatların,
Bastırılmış duyguların,
Harcanmış hayatların,
Gecikmiş itirafların ağıtıdır.
Nuru sönmüş bir çift gözde,
Ardından derin bir iç çekişte,
Yollanmamış mektupta,
Söylenmemiş sözde,
Yaşanmamış histe,
Öpülmemiş dudakta,
Ertelenmiş bir hayattadır "keşke".
Ayıplarda,yasaklarda,korkularda,tabularda,
Her daim el sallar "keşke"
Siz susarken feri sönen gözlerinize
Yerleşir "keşke".
Pişmanlıkların kasvetiyle örülmüş,
Bir mezar yapılır.
Adı "keşke".
Yazarının kim olduğunu bilmiyorum. Bana da arkadaşım göndermişti. Günlük hayatımız da bir çok konu da keşke diyoruz maalesef, demesek işte ama olmuyor.
Bu gün Çarşamba ve bende hala pazartesi sendrumu mevcut..
Hafta sonunun özeti.
Cumartesi akşamı Oyun atölyesin de oynanan Evlilikte Ufak Tefek cinayetler oyununu seyretmeye gittik kalabalık bir grupla.Çok etkilendim özellikle oyunculardan.
burada oyunun anlatımını çok güzel yapmışlar. Yeni sezonun biletleri Eylül de satışa sunulacakmış. Gerçekten seyredilmeye değer bir güzellik diliyorum. Haluk Bilginer ve Vahide Gördüm oyunculuğa sözüm yok ayakta alkışlıyorum.
Bu resimler neden böyle ayrı oldu anlayamadım :)
Şiddetle seyremetnizi tevsiye ediyorum.
Oyundan sonra laylaylomlom evimize gittik. Oğluşum o akşam ateşlendi. Cumartesi akşam ve pazar gününü çok yüksek ateşle geçirdik. Duş aldırıyorum ateş düşürücüsü veriyorum. İlaçın etkisi geçtikten sonra tekrar yükseldi. Elim kolum bağlı elimiz de ateş düşürücü şurup ve derece ile en fazla akşam saat 21:30 a kadar dayanabildik. Hastaneye gittimiz de herkes aynı şikayetle başvurmuş. Hatta ishal ve kusma da çok fazla görülüyormuş. Oyüzden doktor bize bol bol sıvı şeyler içirmeye çalışın ve ellerini sık sık yıkamaya çalışın dedi. Tabii siz de diye ekledi.. Çok küçükler miniminnacıklar havaların bir den ısınması ile bir mikrop ortalıklar da dolaşıyor ve maalesef sadece şu anda miniklere hücum ediyor. Allahım beterinden saklasın biz sedece ateşle geçirdik. Akşam normale dönmeye başladı artık.
Pazartesi salı diğer arkadaş izinli olduğu için çok yoğun 2 gün geçirdim. Neyseki bugün geldi ben de normale döndüm. (Hem beden sağlığım hem de ruh sağlığım.)
aslında bir sürü havadisler var ama unutuyorum. Çok unutkan bir kişiliğe sahibim.
Neyse aklıma gelirse yazarım gene.
Kend kendinize iyi bakın. Sağlıcakla kalın.
Gönderen neseileberaber zaman: Çarşamba, Mayıs 28, 2008 4 yorum
Salı, Mayıs 13, 2008
halkın eczacısı !!!
Bana gelen bir mail. Sanıyorum eczacı espiri olsun diye yaptı.Gerçekten ilaçların üzerine böyle kullanma talimatı yazmalar herhalde değil mi?
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Mayıs 13, 2008 7 yorum
Etiketler: komik; hayattan
Kötü haber tez duyuldu gene.. :(
Bu aralarda bahar yorgunluğu var herhalde üzerimde. Bir tembellik bir rahatlık anlatamam. Canım hiç bişey yapmak istemiyor. Nerdeyse evden çıkmak istemiyorum. Canımın sıkıntısının bir kısmı malum belli şeyler. "çay kaşığı - bardak altlığı" ama iki gündür bir sıkıntı ile boğuşuyorum ve sıkıntım bu gün patlak verdi.
Bu gün babama Tekirdağ'a gitti bazı işlerini halletmek için orda dayımla buluşmak üzere telefon görüştüğünde teyzemin torununun trafik kazası geçirdiğini ve öldüğünü öğreniyor. Gencecik bir beden askerden yeni gelmiş, tığ gibi delikanlı yolun başında hayatının baharında motorsiklet kazasında hayatını kaybediyor. Bu gün ikindi namazından sonra cenazesi kalkacakmış. Olay nasıl olmuş nerde olmuş hiç bir şey bilmiyoruz.Bildiğim tek şey Allah anasına babasına sabır ve dayanma gücü versin.
Kahraman canım seni çok özleyeceğiz... Çok erkendi be ablacığım .. Hep aramız da olacaksın.
Allah Rahmet eylesin. Mekanın cennet olsun.
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Mayıs 13, 2008 8 yorum
Etiketler: vefat
Pazartesi, Mayıs 12, 2008
Tekrar merhaba,
İstemeden uzun bir ara verdim. Yazmak içimden hiç gelmedi bu aralar. Herkes den özür diliyorum.Yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
en kısa zamanda ziyaretine geleceğim. Yazılarımla ve tariflerimle tekrar bura da olacağımm.
Biraz geç oldu ama Önce kendi annem olmak üzere herkesin Anneler Günü nü kutlarım.
Görüşmek üzere..
Gönderen neseileberaber zaman: Pazartesi, Mayıs 12, 2008 8 yorum
Etiketler: günlük
Perşembe, Nisan 10, 2008
Çay deyip geçmeyinnn....
Çay'ı çok sevdiğimi söyleyince, yasli bir teyze anlattı geçenlerde,
iyi dinle diye basladi sözlerine ...
Çayın alt demliği evdeki kaynanadır; devamlı kaynar durur..
Üst demlik evdeki gelindir; alt demlik kaynadikça o olgunlaşır, demlenir...
Gelinin kocası ise bardaktir; biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin...
Çocuklar çayın sekeridir; tat verir...
Görümce ise çay kaşığıdır; arada bir gelir ve karıstırır gider...
Kaynataya gelince; o da bardak altıdır; dökülenleri bir araya toplar...
Demek ki çay deyipte geçmemek, biraz durup, düşünmek lazımmış..
Çayı çok sevdiğimi bilen bir arkadaşımın gönderdiği maili sizlerle paylaşmak istedim.
Bu aralar yorum bırakmıyorum arkadaşlar ama hepinizi her gün ziyaret ediyorum. Güncellemelerde de bir hayli geçikiyorum kusura bakmayın ama yorumlarınızdan beni lütfen eksik etmeyin. Yorumları görünce çok seviniyorum.
Hepinizi kocaman kocaman öpüyorummmm.
Gönderen neseileberaber zaman: Perşembe, Nisan 10, 2008 17 yorum
Perşembe, Nisan 03, 2008
Aylardan Nisan
Nerdeyse 1ay olacakmışım evime uğrayamayalı. Bazı sistemdem aksklıklarından ve bazen benden kaynaklanan aksiliklerden dolayı oturup 2 kelam yazamadım şuraya..
Eşim mart ayında iş için şehir dışına çıkmak zorunda kalınca bende birden ışık yandı.
Bizim miniğin odasını boyamı ve odalarımızı değiştirmeyi hep istiyordum ama eşcağızım bir türlü kabul etmiyordu fırsat bu fırsat hem oğlumunun hemde benim odamı babamla beraber badana yaparak oda değişikliğini gerçekleştirdik.
Dönüşü pazar gecesi ya da pazartesi gününe denk geleceğini söylediğinden planlarımız pazara günü göre yapmıştım.
Cumartesi günü boya işi bitmiş benim gardolap yerine geçmiş heryer dağınık evde birbirimizi bulamazken gelen telefonla resmen doping ilacı almış gibi herşey birden hızlandı.
Çünkü arayan kişi eşim di ve sabah saat 11 de beni arayarak birazdan otobüse bineceğini haber veriyor. Aramızdaki mesafe 6 saat gibi sanırım.. o gelmeden herşeyi bitirmem gerekiyor her tarafının toplu olması gerek gibi birde kendimi sabitlemiş ve yormuştum. Geldiğide ise bende derman yok ayakta zor duruyorum tabii birde neden bu kadar acele ettin yavaş yavaş yapsandı ya demezmi?
Ama ben yavaş yavaş yapsaydım işi ağırdan alsadın dedi ama artık herşey bitmişti.
Yoruldum ama yorulduğuma deydi. Hem oğlumun oynaması için daha geniş bir alanı oldu hemde o oynarken bende yaynında oturabileceğim artık diye düşünüyorum.
Annemim komşuları ile güne başladım. bu hafta sıra bendeymiş. Menü de sadece türk kahvesi var. 1 saat mola gibi yanii.
Geçen hafta hava çok güzeldi eşiminin dayısı ve yengesi ile bizde çekirdek aile olarak bir karşı yaptık. biraz mağazaları gezdik ben fazla inceleyemedim gerçi bizim minik yüzünden ben genelde oyuncak mağazalarının önünde ya da onun miniğin peşinde koşturdum durdum. sonra bizi kartal da bir yere götürdüler ama ismini unuttum bak şimdi. Orda ayıptır söylemesi döner yedik ama ne döner bitim valla.
Karşısında restorant tarzı bir yer valla bomboş ama burası tıklım tıklım dolu insanlar yemek yemek için masaların boşalmasını bekliyor. Çok şaşırdım dışardan öyle hiç gözükmüyordu. Gene gitmek istiyorum ama bu sefer yalniz olarak oranın tatını çıkartak istiyorum.
Birde mayıs ayında gideceğim tiyotro biletini ocak ayında aldım ve konusunu okumak bugüne nasip oldu. " OYUN ATÖLYESİNDE OYNANAN EVLİLİKTE UFAK TEFEK CİNAYETLER" gidenlerin yorumları süpper mayısın bir an önce gelmesini istiyorum.
çok sıkıldım çok sıkıldım..
şimdi ben çay içmeye gidiyorum çaydan sonra da ziyaretlerimi gerçekleştireceğim.
Sağlıçakla kalınız
..
kendime not: bir daha bu kadar arayı uzatma yazacaklarını hemen yaz sonra ne olmuştu diye başımın etini yeme.
bir de sık sık kültürel etkinliklere katıl da yüzün gözün açılsın. :(
birde fotograf makinesine bir an önce pil alda şuraya yeni bişeyler ekle dimi
Gönderen neseileberaber zaman: Perşembe, Nisan 03, 2008 17 yorum
Cuma, Mart 07, 2008
AYRILIKLAR ARTIK ZOR GELMEYE BAŞLADI..
Bu sabah işe gelirken oğlumla ayrılmak zor oldu. Zaten gün geçtikçe de evden çıkmam zor olmaya başladı.
Sürekli nereye gidiyorsun, niye gidiyorsunuz gibi sabah bir sohbetimiz oluyoruz. ayrıca gün içinde telefonla görüşürken de "anne buyası senin evin neden gelmion ama gelçene buyaya"..
*** geleceğim oğlum şimdi işteyim akşam olsun geleceğim. ben zile basınca sen de bana kapıyı açarsın olurmu ?..
"tamam oldu"
*** hoşçakal görüşürüz.
deyip telefonu kapatıyoruz.
iş yerine gelin ce de bilgisayar masaüstünde olan bu karikatürü sizlerler paylaşmak istedim. Oğlum ilerde bana da yapar mı acaba..... :(
** yeminim olsun bende sizi huzurevine bırakmazsam *** yazıyor pek okunmuyor diye yazdım.
Gönderen neseileberaber zaman: Cuma, Mart 07, 2008 12 yorum
Perşembe, Mart 06, 2008
TÜRK YÖNETİM FELSEFESİ
çok güldüm ya..
TÜRK YÖNETİM FELSEFESİ
Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi.
Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti.
Büyük gün geldi ve iki takımda, kendini hazır hissediyordu. Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar...
Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.Türk Şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi.
Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu hata bulundu ve çözümönerisi getirildi. Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise 1 kişi kürek çekiyor, 8 kişi dümeni kullanıyordu.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.
Yeni yapılanma şekli şöyleydi;
- 4 dümen müdürü,
- 3 bölgesel dümen müdürü,
- Kürek çekmekle görevli kişinin performansından sorumlu 1 Dümen yöneticisi,
- ve 1 kürek çekme elemanı.
İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.
Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti.
Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu ve müdürlere sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi
ALINTIDIR..
Gönderen neseileberaber zaman: Perşembe, Mart 06, 2008 2 yorum
Etiketler: FIKRA
NASIL KANSER OLUNUR?
Çalışan bayan olmak gerçekten çok zor. Özellikle benim açımdan . Akşam haberlerini bile seyredemiyorum desem kimse inanmaz bana abartıyorsun der ama öyle..
Evde olsaydım neler neler öğrenirdim.
Mesela akşam yengeme gittik çaydaklık içinde oluşan çay tortusunu ve kireci limontozu ile yok olacağını öğrendim ve hemen geldim denedim gerçekten de doğruymuş çaydanlığım anki yeni alınmış gibi oldu.. (denenmiştir. ) nasıl yaptım peki hemen anlatayım ;su ısıtıcımı bile aynı sistem ile temizledim.
alabildiği kadar su doldurdum benim kireç bir hayli yoğundu 3 çay kaşığı limontozu alt çaydanlığa bir o kadar da demliğe ilave ettim ocağın üstünde ayrı ayrı kaynattım yarım saat kadar sanki yeni alınmış gibi oldu şiddetle tavsiye ederim. Su ısıtıcısının içine de su+limon tozu koydum düğmesine bastım otomatik attı bir daha bastım içi süperrrr bayıldım. (yalnız ısıtıcının filtresini çaydanlığın içine attım) ve bugün gelen bir maili de sizlerle paylaşmak istedim. Belki programı seyredenler vardır ben mail gelince öğrendim.
'Gerçekleri anlatırsam Türkiye sarsılır' ; yazıyı aynen yazıyorum..
05 Mart 2008 Çarşamba 10:28
"Gerçekleri açıklarsam Türkiye sarsılır" diyen Prof. Topuz, öyle şeyler söyledi ki; göz göre kanser oluyoruz...
'Gerçekleri anlatırsam Türkiye sarsılır'
Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı...
Esra Ceyhan'ın Kanal D'deki programına konuk olan İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı.
Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.
Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.
"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:
-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)
-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.
-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.
-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.
-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.
-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)
-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.
-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.
-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.
-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.
-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.
-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.
-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.
-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.
-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.
-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.
-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.
-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.
-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.
-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.
-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.
-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.
-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.
-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.
-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.
-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.
-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.
-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.
-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.
-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.
-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.
-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.
KANSER DALGA DALGA GELİYOR
Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."
Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.
okudukça çok ürktüm arkadaşlar...
Sağlıklı dolu yaşam dilerim..
Pazartesi, Mart 03, 2008
BURALARDAYIMM
uzun soluklu bir ara ile bloğumla pek ilgilenemdim. Aslında kaç kez yazmak için geldim ama ya bağlantıda sorun yaşadım ya da malum işyeri ile ilgili işlerden dolayı yazamadan çıkmak zorunda kaldım.
aslında ziyaretlerimi de aksatmaya başladım. Malum kış nedeni ile hastalıklar vefatlar derken uzun bir ara oldu.
bu hafta sonu kız kardeşimin bohçasını götürdük.. Damadımız kosova lı olunca tabiki yedik pırasalı börekleri bol bol.. :) tam da diyete başladığım 2.ci gününe denk gelince bende başlamadan bitermek zorunda kaldım. fotograflarını çekemedim çünkü ben annemlere gidene kadar çantayı kapatmışlardı.. ( Nesibeciğim kusura bakma canımcığım yaa... damata söyleyeceğim artık resimleri çekip bana gönderecek. )
gökkuşağım ve çiceğim hala kurdeleri gönderemedim ama bir ara bana adreslerini verinde göndereyim artık.. :)
Bu sabah ta gelen telefonla resmen şoka girdim. Teyze aradı diğer teyzemein oğlunu trafik kazası sonucu kaybettiğimizi cenazeyi öğlene kaldıracaklarını söyledi. Ne diyeceğimi ne hissedeceğimi şaşırdım. Allah rahmet eylesin eşi ve çocuklarına Allah uzun ömür versin...
Allah kısmet ederse 7 sine gitmeyi düşünüyorum farklı memlekette olunca zor oluyor ama tekirdağımı da çok özledim valla resmen burnumda tütüyor. Allah nasip ederde hafta sonu giderim.
Sonra tekrar gelirim ben gene kalın sağlıkçakla...
Gönderen neseileberaber zaman: Pazartesi, Mart 03, 2008 9 yorum
Salı, Şubat 19, 2008
Nişanımızı yaptık hayırlı uğurlu olsun....
2 hafta önce bir eminönü yapıp damat ve gelinin bohça alışverişlerini yaptık. Gün güzel di ama hava çok soğuktu..
Vapur havası beni çarptı ve grip illeti yakama yakıştı. onbeş gün de kendimi ondan zor ayırdım ... git diyorum gitmem diyor vehasıl sonunda onu evimden kovmayı başardım...
Bu ara da geçen hafta gelişmelerden haberler yazmak üzere çok geldim bloguma ama bir türlü yazı yı yayınlatmadı bana hep sorun var diyor. Evettt arkadaşlar ; 16.02.2008 tarihinde sevgili kız kardeşim ile arkadaşı evlilik yolundaki ilk adımı atarak nişanlandınlar. Onlara burdan bir daha ömür boyu mutluluklar diler, gözlerinden öperim. Sizleri seviyorum sizde birbirinizi sevin lütfen ...
Neyse ben bu yazıyı taslak olarak hazırlayayım arada uğrar resimleri eklemeye çalışırım ondan sonra yayınlarım artık napalım. yapcak başka bişey yok.
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Şubat 19, 2008 18 yorum
Çarşamba, Şubat 06, 2008
Karmakarışık.... :(
Ne kötü bişey ya aynı işyerinde aynı oda da çalışan bir insanın size iyiliğinde çok kötülüğü dokunsun. İş arkadaşımın son zamanlarda bazı oyunlarına maruz kalıyorum. Bunu neden yapıyor anlamış değilim ama benim sinirlerim yerinden oynamış durumda ve her geçen gün şahsı muhterem zata karşı hiç te iyi şeyler düşünmediğim kesin yani.
Sabahları onu görünce böyle sağdan sağdan bana geliyorlar sonra mesai bitimine kadar soldan vuruyorlar. Onun yaptıklarını öğrendikten sonra işten çıkmayı düşünüp işten ayrılacağımı bazı rahatsızlıkarımın olduğunu dile getirdim. Fakat çözüm önerisi olarak görev dağılımı değişikliği yaptı. Şu anda onun yaptığı işi ben yapıyorum ama bana yaptığı işler hakkında bilgi vermeyi bırakın bir kaplan gibi benim hata yapmamı bekliyor. Zaten ilk işe başladığımdan beri bana karşı bir nedensiz bir düşmanlığı olduğunu hep seziyordum ve lakin alanen yapar oldu.
Başıma ağrılar giriyor olayları düşündükçe yaşadıkça ve anlattık. Şimdi yanımda olsa herhalde b halde onun bir kaşık suda boğarım atasözünü yerine getirebilirim yani.
15 gündür tadım tuzum yok. Yaptığım hiç bir işten zevk almıyorum.
Geçtiğimiz cumartes günü yani ayın 2. sinde hayat arkadaşımın doğum günüydü ona süpriz bir doğum günü partisi verdim. Ama malasef ekstreden bir iş çıktı ve o gün çalışması gerekiyordu. Kendilerini eve getirtene kadar çok büyük uğraş verdim. Bana kızdı söylendiği işte neden onu çağırıyormuşum, çalışıyormuş bilmiyormuymuşum, neymiş okadar önemli olan diye söylenirken ben telefonu kapatacağımı söylenecekse kendi kendine söylenmesini ibra ederek telefonu kapattım. ( Eşim tipik bir kovadır, ilgisiz kalınca daha da sinirlenir. ) Telefonu kapatmasıyla evin zilini çalması bir oldu. Düşünün ikna edecem diye ben uğraşırken pek muhterem hayat arkadaşım evin yolunu tutmuş bile. Kapıyı açtığımda surat beş karış mahkeme duvarı diye hala söyleniyor...
Sen daha söylenmekten yorulmadın mı derken arkadan bir grup doğum günün kutlu olsun diye bağırınca öyle baka kaldı. Neyse mamalarını yedi çay keyfi yaptı. Sonra tekrar işe gitmek üzere yola koyuldu ...
Bu sefer çıkarkende söyleniyordu ama bu sefer benden özür diliyordu. Çünkü benim ne zaman ne yapacağım pek belli olmaz.... Sonra bir yalnız kalacağız ben sürekli evde dırdır vırvır adamın burnundan getireceğim. İlk defa eşim bu sene benim doğum günümü ve evlilik yıldönümü unutmayıp kendi doğum gününü unutmuştu. Ona gerçekten bir süpriz oldu.
Bu hafta cumartesinin kritiğini yaparak geçirdim en azından eve geldiğimde unutuyordum ki; maşallah iş arkadaşımın kendini unutturacağı yok yani hergün yeni bir sıkıntı ile karşılaşıyorum.
Bugün de görümcenin doğum günü idi iş çıkışı gittim. Eşim hariç herkes ordaydı. Ben gelince mumlarını söndürdü. Yedik içtik ( yediklerim bende kalsın) hani gelinim ya masayı toplamak ve bulaşıkları yıkamak benim asli görevim olarak doğru marş marş mutfağa ben. Herkes almış çaylarını eline yaprak dökümünü seyrediyor. Bu arada içerde bulunan grupta bir ben çalışıyorum diğerleri ev hanımı tabii haliyle çok yorgunlar.
işimi bitirdiğim gibi evime kendimi zor attım. Bir geldim ki oğluş ayakta hala uyumamış ne yaramazlık yapsam diye ortalıkta gezinip duruyor. Elinde bir kalem üzerindeki tişörtünü olduğu gibi boydan boya çizmiş, atletini hatta gögsünü bile çizmiş. Hadi kül kedisi davran dedim kaptım ereni doğru banyoya bir güzel yıkadım sonra da 10 dakka geçmeden uyudu. Ayyyy ne güzel uyuyor dedim bende acaba yanına uzansam mı dedim annem içerden bağırdı
*** Çocuk uyurken sen de bari ütünü yap hafta sonu rahat edersin. (bunu yapan bana kendi annem ya... Demiyo yani kızım sende yorgunsun git yat diye... bu nasıl iş ya anlamadım valla.)
Haydi bakalım ısrara fazla dayanamayan ben kalktım ütü yaptım. Çamaşırlarım vardı onarı makineye attım. Mutfağı biraz topladım, baktım yemek yarın onlara yeter...
Yarın yemeği sen yaparsın anne bende banyo yapıp yatacağım dedim ama kendim söyledim kendim dinledim. Herkes uyuyor ben tarla faresi sağda solda geziniyorum. Ama ısrarla yemek yapmadım çünkü annem kıymayı geç çıkarttınca çözülmemişti isabet oldu dedim. Bir duş aldım çamaşırlarımı astım, sonra içimden bir ses çok gerginsin otur şurda iki satır çiziktir rahatla dedi. Bir fincan kahve ve siğara eşliğinde işte öyle yazıyorum. Bu arada yazdıkça yazasım geliyor.
Kafamdan geçenleri burda yazmak istiyorum ama okurda önlemini alır diye birşeycikler yazmıyorum...
Ne yapabilirim ya çok kırıldım ona hiç bir kötülüğüm dokunmadı, işlerine burnumu sokmadım , ama en büyük ayıbı arkamdan aslı astarı olmayan şeyler söylerek beni çok kırdı. Şu anda bana tavır aldı... Çok ta umrumda ama ukalalığı ayyuka çıktı nerdeyse şeytan diyorki .............
ahhh ahhhhhhhhh neler diyor ama hadi bana kalsın artık bir gün elbet onları da yazarım.
nasıl bir yazı oldu bilmiyorum ama türk kahvesinden sonra fincan nasıl olur işte öyle karmakarışığım ....... Ve yarın işe gitmek istemiyorum ben ama
Bu arada hayırlı bir haberim var sizlere kız kardeşim bu ayın 16.sında nişanlanıyor cumartesi günü de onun için alışverişe gidilecek, pazar günü de bir arkadaşımla çocukları bir yere götürelim dedi iki yer varmış kafasında hangisine olduğunu söylemediği eğer gidersen göreceğiz o yeri. Bu arada be avon temsilciği yapıyorum. Cuma günü yeni kampanya başlıyor işten eve gelince onları ayarlayıp cuma akşamı siparişleri vermem gerekiyor.
kalan zamanda ütü den yırttık temizlik ve yemek ve pazar alıiverişi ile geçeceğinden peki ben nezaman dinleneceğim ya...
Uykum geldi, yarın iş var ben gidiyorum artık...
Gönderen neseileberaber zaman: Çarşamba, Şubat 06, 2008 23 yorum
Cuma, Şubat 01, 2008
222A
Laik Demokratik Türkiye‘ye Sahip Çıkmak İçin
2. ayın
Ata‘mızın huzurunda buluşuyoruz!
02.02.2008 Cumartesi, saat 14.00
Ankara‘ya gelemeyenler, kendi kentlerinde Ata‘nın huzurunda çelenk törenleri ve açıklamalarıyla aynı gün ve aynı saatte bizimle!
Gönderen neseileberaber zaman: Cuma, Şubat 01, 2008 4 yorum
SINIRI GEÇMEK
Trafik polisi Temel’in kullandığı arabayı durdurur ve
“Sizi tebrik ederim beyefendi, bugünkü kontrollerimizde emniyet kemeri takan tek sürücü sizsiniz bu yüzden size üç yüz milyon lira ödül vereceğiz, ne yapmayı düşünüyorsunuz” der.
Temel “Hemen gidip bir ehliyet alacağım” der.
Polis “Ne! senin ehliyetin yok mu?” demeye kalmadan yandan Fadime söze girerek
“Siz ona bakmayın memur bey içince hep böyle sapıtıyor” der.
Polis iyice sinirlenmeye başlamıştır ki arkada oturan
Dursun “Ula ben size demedim mi çalıntı arabayla yola çıkmayalım başımıza bir iş gelir” der ve trafik polisi iyice zıvanadan çıkar.
Az sonra da düşüp bayılır. Çünkü tam o sırada bagaj kapağı açılmış, içinden fırlayan
İdris “N’oldu uşaklar geçtik mi sınırı?” diye bağırmıştır.
Çarşamba, Ocak 30, 2008
TÜKODER’DE “SABİT ÜCRET” YOĞUNLUĞU
Gelen 2.ci maili aynen yayınlıyorum....
13 Ocak 2008
Tüketiciyi Koruma Derneği Beykoz Şubesi’nde bir süredir Türk Telekom’un abonelerinden her ay “sabit ücret” adı altında aldığı sabit bedelin iptali amacıyla süren yoğun bir hareketlilik var.
Beykozlu Salim Yılmaz’ın başlattığı yargı sürecinde son sözü söyleyen Danıştay 10. Dairesinin 2000/1522 sayılı kararını dayanak noktası olarak alan TÜKODER Beykoz Şubesi, “Telekom’un hiçbir hizmet vermeden ‘sabit ücret’ adı altında keyfi olarak her ay yaklaşık 19 milyon aboneden ortalama KDV ve Özel İletişim de ilave edildiğinde 15 YTL, (bir ayda; 15 YTLx19 milyon abone=285 milyon YTL; bir yılda ise 3.420 milyon YTL) haksız kazanç sağlaması”nı “ayıplı hizmet” olarak niteleyerek tüketicilere çağrı yaptı. TÜKODER’de başvuru dilekçelerini dolduran tüketicilerin sabit ücretlerinin 2004 yılından itibaren hesaplanan yasal faizleriyle geri alınabildiğini söyleyen TÜKODER Beykoz Şube yetkilileri, başvuruların artmasında bunun önemli bir etken haline geldiğini belirtiyorlar.
Halen Beykoz Belediyesi Kültür Merkezinin 2. katında faaliyet yürüten TÜKODER Beykoz Şube Başkanı Mimar Aysel Can Ekşi TÜKODER’in “Evrensel Tüketici Hakları’nın korunması, geliştirilmesi ve tüketicilerin kendilerini koruyabilmeleri için gerekli bilinç ve örgütlülük düzeyine ulaşmak amacıyla çalışan bağımsız ve kamu yararına çalışan bir dernek” olduğunu belirterek, tüketici sorunlarının yasal yoldan çözümlenmesine yardımcı olmakta ve tüketici şikayetlerinin Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri ile yargı organlarına intikalini sağladığını söyledi. TÜKODER olarak tüketici haklarının ihlallerine karşı kampanyalar yaptıklarını, davalar açtıklarını ve yasal mercilere başvurularda bulunduklarını söyleyen Aysel Can Ekşi ayrıca, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun gereğince oluşturulan konsey ve kurullarda tüketicinin haklarının TÜKODER tarafından temsil edildiğini de belirtti.
TÜKODER Beykoz Şubesi halen, Beykoz Belediyesi Kültür Merkezinin 2. katında bulunan merkezlerinde faaliyetlerine devam ediyor. (Erkan İzci / Bilgi Beykoz)
DİLEKÇE ÖRNEĞİ...
İadeli Taahhütlüdür. ŞBF:………………………..
İHTARNAME
İhtar Edenin
Adı Soyadı :…………………….…………………………………………
Sabit Abone
Telefon No :……………………………………………………………………………….
Adresi :……………………………………………………………………………….
……………………………………………………………………………….
.………………………………………………………………………………
Muhatap :
1- TÜRK TELEKOMÜNİKASYON A.Ş.
Türk Telekomünikasyon A.Ş. Turgut Özal Bulvarı 06103
Aydınlıkevler ANKARA
2- ULAŞTIRMA BAKANLIĞI / ANKARA
Konu: Ayıplı Hizmet
Açıklamalar:
1- ……………tarihli fatura ile tarafımdan istenen……………….YTL “sabit ücret” bedelinin hizmet alanı belirtilmemiştir.
2- Hizmet alanı belirtilmeyen “SABİT ÜCRET” bedeli 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4/A Maddesine aykırı olarak fatura edilen bu “SABİT ÜCRET” bedelinin iptal edilerek ve düzeltilerek yeniden fatura edilmesi gerekmektedir.
Sonuç ve İstem:
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4/A Maddesine göre tarafıma fatura edilen ……….YTL “SABİT ÜCRET” bedelinin 7 gün içerisinde iptalini ve iptal edilmiş haliyle tarafıma fatura gönderilmesini, geçmiş yıl/yıllara ait yaptığım ödemelerin iadesi için haklarım saklı kalmak kaydıyla takip eden ayları da “SABİT ÜCRET” bedeli adı altında ücret tahakkuk ettirilmeyerek fatura düzenlemelerinin yapılmasını aksi halde gecikmeden doğabilecek maddi ve manevi zararımın tazminiyle birlikte tüm masrafların tarafınızdan karşılanmak üzere yasal yollara başvuracağımı ihtaren bildiririm. …../……/2008
Keşideci
Bu ihtarnamenin bir örneği TÜKODER Tüketiciyi Koruma Derneği’nde kayıtlı bulunmaktadır.
………………………………………………………………Şubesi
Şikâyet Sorumlusu:
Son aya ait faturanın fotokobisi ile birlikte dilekçe hem türk telekom müdürlüğüne hem de tüketici ilçe hakem heyetine başvurulacakmış...
*** Parayı alanlar varmış arkadaşlar. Hesaplar 2004 yılından itibaren başlıyormuş..
Gönderen neseileberaber zaman: Çarşamba, Ocak 30, 2008 4 yorum
HABERE BAK HABERE
Merhaba Arkadaşlar Günün güzel haberi
Mail adresime gelen ilk haber aynen yayınlıyorum.. İstanbul ve Ankara telefonları aranarak bilgi doğrudur.
Telekom Sabit ücretleri geri ödüyormuş.
Aylık 10.YTL 5 yıllık ve bundan sonraki faturalara da yansımayacakmış.Ekte dilekçe örneği mevcut.Bunu doldurup Tüketici Derneğine veriyorsunuz. Bir suretinide Dilekçedeki adrese İADELİ TAAHHÜTLÜ yolluyormuşsunuz.
Ben Tüketici Derneğini aradım kesinlikle dogru bilgi TLF.: 0 212 514 10 92 / 0.312.4179334
Gönderen neseileberaber zaman: Çarşamba, Ocak 30, 2008 0 yorum
VE BİR ŞİİR
UMUTLARIMIZ HİÇ SOLMASIN....
Ben,yalnız geldim dünyaya,Önce sevdayı tanıdım,sonra umutla tanıştık
Bir ben,bir sevdam,bir de umut,
Caddelerde,sokaklarda ve pazar yerlerinde,Hep üçümüz dolaştık.,
Bir ben büyüdüm,bir sevdam,birde umudum büyüdü,Sığmaz olduk,kabımıza,uzadık,
Ah ne günlerimiz geçti,birlikte
Salındıkmı caddelerde,başımız boşSerseri mayın gibiydik,bize çarpan yanardı…
Bazen üçümüz ,altımıza bulutları serip,
Yıldızlar altında,kafaları çekerdikÖnce sevdam sarhoş olurduK
afası bulanır,kaldırımlara sataşırdı,
Bazen fark edilmek ister,öylesine naara atardı
Sesi sokaklara ,duvarlara çarpar,yankılanırdı,
Sevda bu işte biraz anormaldi,bir durulur,bir çağlardı
Ama yaşamayı severdi sevdam,
Konuşmayı,gülmeyi,ağlamayı bile.,
Umut ona göre sakindi
Adımları ağırdı,yürürken biz,umut hep arkada kalırdı
Konuşması bile yavaştı,kelimeler ağzından taneyle çıkardı,
Sevda umuda çatardı,ona kızardı
Aslında bunu da,sevdiğinden yapardı
Çünkü umutsuz sevda,,,,hiçbir zaman yaşayamazdı,
Sevdam,umuduma aşıktıKaçkez yakaladım onları benden gizli öpüşürken
Umudumun yüzü kızarır,sevdam pişkin ya,sırıtırdı
Birgün umut hastalanıp düştü,
Ocağın beşiydi
Ve bir gece yarsıydı,umut öldü.,
Ben ve sevdam,,,umutsuz kaldı,
Sonra umudumun ölümünden,sevdamı suçladılar
Sevda,umuda eksik kaldı dediler
Ve toplayıp,iki karış odaya koydular,
Ben yalnız kaldım,başım eğildi,,
**********************
Bir görüş günüydü sevdamın yüzü güleçti,
Ama kaşlarını çatıp,bana elini uzattı
Ve avucuma bir umut zerresi bıraktı,-
Bu bana umuttan kaldı-büyüyecek bu büyüyecek,bundan yeni bir umut doğacak -
Bunu yağmura ek,-Sonra yeni bir sevda bulacaksınız-
Ve sen,sevda ve umut,yeniden bir arada olacaksınız
Dedi,sevda ve iki karış odasına geri gitti…
O sevda sonra çok yaşamadı,umuda muhtaçtı,
Umutta ,zerresini bırakıp aramızdan ayrılmıştı,
Ben yağmura ekemedim umudu,ve benim odamda iki karıştı,
Ama her yağmur yağdığında,camdan uzanıp,
Avuçlarımla,yağmur taşırım kucağıma,
Bana kalan bir zerre umuda….
Mustafa KÖSEOĞLU
Gönderen neseileberaber zaman: Çarşamba, Ocak 30, 2008 2 yorum
Etiketler: mustafa, mustafa köseoğlu, ocak, ölüm, sevda, şiir, UMUT
BUNA NE DENİR ŞİMDİ!!!
Lütfen Dikkatli Olalım!!!!
Dün Edacığımın sitesine ziyarete gittiğimde okudum yazıyı ve aynen ekledim.
İnternetten alışveriş artık çok güvenli ve kolay. Son kullanıcılar yani bizler artık internetten alışveriş konusunda güven kazanmaya başladık. Ancak firma yönetimlerinin hala buna hazır olup olamadığı konusunda şüphelerim var.Cumartesi günü http://www.indirimtv.com/ sitesinden bir alışveriş yaptım. Nokia nın yeni ürünü olan N95 8GB ürününden aldım. Normalde İndirimTV de ihale sistemide mevcut ama ben peşin almayı tercih ettim. Size yaşadığım sorunları aktarmak istiyorum ki bu sayede sizde alışveriş yapmadan önce bu tarz sorunlardan haberdar olun. Öncesinde alışveriş esnasında çektiğim ekran görüntülerine da bakabilirsiniz.
Eda bloğunda bu konularda böyle durumlarda ŞikayetVar.com‘a şikayet ederseniz anında firma sahiplerine ulaşıyorlar demiş. Bilmiyordum öğrendim ve eminim benimki bilmeyen bir çok arkadaşım vardır. Aklınız da olsun.
yazının devamı için Mert'in bloğu olan hoş muhabet'e bakabilirsiniz.
Aynı sorunlarla karşılaşmamak için lütfen daha dikkatli olalım..
Gönderen neseileberaber zaman: Çarşamba, Ocak 30, 2008 2 yorum
Etiketler: hoş muhabbet, indirimtv, mert, N95, nokıa, şikayet
Salı, Ocak 29, 2008
KADIN ERKEK FARKETMEZ.TÜM ÖZGÜR DOSTLARIMA.....
Özgür Kadın... Kalemine sağlık Bekir Coşkun...
Gerici, özgür kadını istemez.
Cünkü ozgur kadin onun sonudur.
Ozgur kadin kultur demektir.
Ozgur kadin; sanat, resim, edebiyat, kitap,dergi, gazete, heykel, sinema, tiyatro, muzik demektir.Ozgur kadin; akil demektir. Oyle seyh-meyh ucmaz.
Ozgur kadin durusttur.
Seyh ucmadigi zaman zaten 'hani ucmadi. Niye uctu diyecek misim?.' der ozgur kadin.
Ozgur kadin; modern yasamdir. Catal-bicak demektir.
Cagdas kadin icin; insanin karninda zikir edecek Diye her gun bulgur yenilmez.NE de sadece erkegin caninin istedigi bir cuma Gecesi sevismenin kerameti vardir.
Ozgur kadin temizdir. Oyle kirli coraplari, kokan ayaklari, tirassiz yuzu,
Gulyagindan parfumu olan erkegi sokmaz yatagina.
Ozgur kadin demokrasidir. Kole olmaz.
Mirasini ister, birey olarak taninmak ister, soz Hakki ister, esitlik ister.
Dayak yiyip, asagilanip, itilip-kakilmak istemez.
Ozgur kadin cagdasliktir.Cunku ozgur kadinin dogurup buyuttugu cocuklar Gericiye asla ummet olmazlar.
NE dergâhlara musteri cikar ozgur kadinin Yetistirdigi cocuklardan,
NE tarikatlara murit, NE De gericiye oy verecek saflar.
Bu yuzden; gerici ozgur kadini sevmez.
Kadin ozgur olsun istemez. Ve onu ortmek, kapatmak, susturmak, bastirmak icin
Carsafa-turbana sarmak ister. 'turban' diye tutturmalari bu yuzdendir.
Gericinin sonudur ozgur kadin.
Bekir Coskun
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 29, 2008 0 yorum
Etiketler: bekir çoşkun, kadın, özgür, özgür kadın, şiir
kutu kutu pense
Bu da eşimin ayakkabı kutusu … Bunlardan evde oldukça var.. Bir gün burada gördüğüm kutu kaplamaları çok hoşuma gitmiştim. Bende kaplayayım da bari güzel gözüksünler dedim ve kapladım.
İçlerinden bir tanesine poşetlerimi koydum (annemden kalma alışkanlık koltuk minderlerinin altına koyardım.)
Diğerine , ayakkabı boyası ayakkabı süngeri çekecekleri doldur.
Birine kablolar, uzatmalar, ampülleri koydum.
(İnsanın ayak numarası büyük olunca ayakkabı kutusuda sandık gibi oluyor doldur doldurabilirsen.)
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 29, 2008 0 yorum
TAKILARIM
Takı yapmayı seviyorum ,öyle incik boncuklarla uğraşmayı seviyorum ama eren yiğit’in doğumundan sonra eşim evde tığ, şiş, incik ,boncuk , iğne ne varsa ortadan kaldırttı. Son üç yıldır takılarımızı ailemizin takıcısı ablam yapıyor.
Bir çok takım koptu. Oğlum sağolsun boynuma asılması ile boncuların etrafa yayılması bir oluyor… Artık sanırım bu yaz onlar tamir olur.
Bunu da seneler önce Bim Mağazasın dan almıştım. Önceleri kapı girişinin karşı duvarında asılı idi. Faturaları asmak için almıştım ama eşim eline geçen her şeyi oraya asmaya başladı.(altılı bültenlerini bile.) Baktım olcak gibi değil, takılarım için yayatk odasında beyaz eşyaların içinden çıkan köpükleri kullanıyordum ama çok kullanışı değil. Sonra 1 milyonculardan 3 lü askılık aldım o da fazla gitmedi. Uzun bir süre takılar çekmece de yaşamlarını sürdürdüler. Sonra küpelerim baktım çekmece içinde birbirlerine girmeye başladılar bende onu ordan aldım yatak odasına astım. Mantar panonun yanında verdikleri raptiye ve toplu iğne yardımı ile küpelerimin hepsini oraya astım. Küpelerim de rahat etti çekmecem de ve bende bu nerde diye arama derdinden kurtuldum.
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 29, 2008 0 yorum
Etiketler: ablam, küpe, mantar pano, takılarım
Çeyizlerimden
Balık sırtı denilen örnekten üçgen şekli veriler isteğe göre büyüklükte yapılıyor. Ucuna 3 sıra da renkli dantel iplikleri ile oya yapılıyor. Birtek buzdolabı örneğinde eksilerek ve artırılarak olmuş. Diğer parçalar tek tek yapılmış. 12 adet küçük peçete onları dolap içlerine koydum, 3 adet daha büyük var boy boy onları tost makinası, mikrodalga ve fırının üzerini örttüm. küçük parçalardan birini su ısıtıcısının üzerine örttüm.. Yani her yer örtü sizin anlayacağınız , seviyorum öyle sağa sola dantel örtmeyi ben... Her ne kadar yıkaması ve ütülemesi sorun olsa da...
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 29, 2008 0 yorum
Etiketler: buzdolabı örtüsü, çeyiz, dantel, mutfak takımı, oya
EVDEKİLER
Bunları evimin önünde kurulan cumartesi pazarında görüp beğenerek almıştım. Yumurtalıklar. Ama maksadının dışında kullanıyorum şimdi onları...
Uzun bir süre boş durdular çünkü evde kimse rafadan yumurta yemiyor.Mutfakta siğara içildiği için içlerine küçük mumlardan koyarak mumluk görevi icra etmeye başladılar uzun bir süredir.
ama mumlar yanarken fotograf çekmek aklıma gelmedi hiç :(
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 29, 2008 0 yorum
Doğum Günü
Cuma günü işyerinden canımarkadaşımın doğum gününü kutladık. Sürpriz olacaktı ama bir arkadaş çam devirdiği için sürpriz alabora oldu.
Yine yarım süprizli güzel bir doğum günü kutlaması oldu..
Nurteciğim doğum günün tekrar kutlu olsun canımcığım.
Bu da pastamızdı.
Tadı envesdi. Ben yapmadım satın alındı. Bende nerde o beceri pasta yapacak kadar. Olursa yerim ne ala…
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 29, 2008 0 yorum
Etiketler: doğum günü, kutlama
Kar Yağıyorrr Her yer bembeyaz olacak
Yupppiii kar yağıyor, kardan adam yapalım. Burnuna havuç takalım. Kömürden düğme elinde de süpürge …
Kafasına şapka takalım boynuna atkı dolayalımmm ley ley ley lili lili oleole ole…
Biraz uyduruk oldu ama kusura bakmayın artık
Bu gün bana ne oldu anlamadım yani çocuklar gibi seviniyorum. Ama neden sevinmeyeyim değil mi KAR yağıyor. Hem ben bir kış çocuğuyum o yüzden kışı severim.. ( biraz
fazla üşüyorum ama olsun)
Sabah işe gitmek için evden çıktım gibi gördüğüm manzara süper. Yani şu anda işte olmak bana hiç cazip gelmiyor. Camın önünde kar’ın yağışını seyrederek edecektim kahvaltımı ve içecektim çayımı ama nerdeee neyse inşallah akşam da yağar da bende yemek sonrası çayımı camın önünde yudumlarım napalım artık yapacak bir şey yok yani öyle değimli :p
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 29, 2008 2 yorum
Pazartesi, Ocak 28, 2008
Sobe Sobe Betül Sobeeee
Merhabalar herkese sevgili Betül beni 2 farlı konu ile sobelemiş, fakat ben oldukça cevap
vermek için geciktim. Kusuruma bakma Betül cüğüm ve hemen cevaplara geçiyorum.
1-Blog yazmaya ilk defa ne zaman başladım ?
Bloglarla tanışmam hamilelik dönemine rastlamamaktadır. Sonra benimde sayfam olsun istedim ve 06 Eylül 2007 tarihinde bloggere üye oldum. Daha çok yeni sayılırım şimdi eksiklerimi tamamlamaya çalışıyorum.
2-Blog yazılarımın konusunun belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum ? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum ?
Hayır o an içimden ne gelirse onu yazıyor ya da ekliyorum.
3-Bloğuma yazı yazmak için, gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum ?
Hayır.. Vakit buldukça blogumla ilgilenmeye çalışıyorum. Çünkü çalışan biri olarak iş yerinde ve ev hanımı + anne olarak ta ev deki işlerimi aksatmak istemiyorum. Ailem her şeyin üstünde gelir. Ama işyerinde çay molalarında yemek saatlerinde ya da çok yoğun olmadığım dönemlerde blogları gezmekten okumaktan büyük zevk alıyorum (yorum bırakamıyorum ama hergün bakıyorum.)
4-Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken, şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı ?
Hayır .Sayfamla ilgilenmek hiçbir zaman zorunlu bir hal olmadı benim için. Benim için hala zevkli bir uğraş. Yeni mesajlar geldikçe mutlu oluyorum sadece anında geri dönüş yapamadığım için üzülüyorum.
5-Blog yazmayı ne kadar sürdüreceğim ?
Zamanını bilmiyorum ama gide bildiği yere kadar gidebilecek. ( Yani inş. Çok uzun yıllar buralardayım.)
******************
HAKKIMDA BİLMEDİĞİNİZ 7 GERÇEK....
1 ) Evimin düzenli ve eşyaların yerli yerinde olmasından aradığım eşyayı yerinde bulmaktan çok büyük haz duyuyorum. Tam tersi olursa evde kıyamet kopartır yatana kadar konuşurdum. Ama oğlum büyün yünce söylenmekte kar etmiyor. Çünkü bütün her şey ben işdeyken yer değiştiriyor.
Şu anda ne nerde inanın tesadüf eseri buluyorum evdeki boş vakitlerimi zaruri işlerimi yaptıktan sonra kalan vaktimi oğlumla geçiriyorum. (geçenlerde yemek yapmak için alacağım tencerenin yanında parfümüm çıktı. Oğluş sıkıyor diye babamız onu yukarıya kaldırmış.) Yani anlayacağınız benim ev şuan da bir taraf kalk gidelim diyor, bir taraf daha erken otur diyor
2 ) Yeni tarifler denemek çok hoşuma gidiyor. Özellikle etsiz yemekler tercihimdir.
Boş vakitlerim de dantel yapmayı da seviyorum beni rahatlatıyor.
3) İstediğim şeyin şartlar elverdiği sürede en kısa sürede yapılmasında ya da verilen sözün yerine getirilmesinden yanayım. Eğer süre uzarsa bütün hevesim kaçıyor. (Örn. Eşimin alcam diye beni oyaladığı dikiş makinesi alımı gibi. Artık alsa da bütün hevesim kaçtı sanırım hiç kullanmam öyle durur.)
4) İnsanların memleketlerine göre yargılanmasından nefret ediyorum. Her memleketin iyisi de var kötüsü de yani memleket seçimini bize bırakmıyorlar biz napalım değil mi?
5) Tekirdağ’ gittiğimizde annemin teyzemlerle sabahlara kadar eskilerden konuşmalarına çocukluğumdan beri bayılıyorum. Bir anlatır bir gülerler bana masal gibi gelir onların yaşadıkları.
6) Alış veriş mağazalarını gezmekten büyük zevk alırım. En çokta mutfak bölümü hoşuma gider.
7) Eşimin ayakkabı ve mont tutkusu beni sinir eder. Ve sanki yokmuş gibi hala alır. İnanın benden çok ayakkabası var…
işte böyle bende sevgili cereni sobeliyorum..
kolay gele…
Gönderen neseileberaber zaman: Pazartesi, Ocak 28, 2008 2 yorum
Salı, Ocak 15, 2008
zemzem suyunun esrarı çözülemiyor
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) raporlarına göre dünyanın en sağlıklı sularından olan zemzem suyunun esrarı, günümüz teknolojisindeki tüm araştırmalara rağmen çözülemiyor.
Kaynağı bulunamayan suyun denizden 80 kilometre uzakta olmasına ve çevresinde başka hiçbir kuyu olmamasına rağmen yıllardır kurumaması, araştırmacıları şaşkına çeviriyor. Sadece 1.5 metre derinliğindeki kuyudan hac mevsiminde milyonlarca hacı tüm su ihtiyacını karşılarken, su seviyesinde de hiçbir azalma olmuyor.
Açlığı gidermek için içenin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin de susuzluğunu gideren suyun esrarı bilim adamları tarafından inceleniyor. Avrupa'da laboratuarlarda yapılan araştırmalarda, zemzem suyunun çok az kükürt içerdiği tespit edildi. Amerika'da yapılan test sonuçlarına göre ise zemzem, içinde mikroorganizma ve bakteri bulunmayan tek su olma özelliği taşıyor. WHO tarafından da zemzem, dünyanın en içilebilir ve sağlıklı sularından biri olarak açıkladı.
Fakat diğer sulara göre çok daha besleyici ve mineral barındıran suyun kaynağı ise halen araştırma konusu.
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 15, 2008 0 yorum
En çok ta buna güldümm
Askerden Mektup
iki arkadaşın mektuplaşması,yalnız birisi askerde diğeri sivil.önce sivil
olan askerdeki arkadaşına mektup yazıyor ve sonra devamı..
Sevgili hakkuş,
Mektubunu aldım. gelmesi ne denli sevindiriciyse de okuduklarım, o denli üzücüydü...demek asker gittiğinden beri çavuşun size özellikle de sana yapmadığı kalmamış. "suçum olsa yanmam" diyorsun.sana inanıyorum dostum. olur olmaz seni dövdüğüne göre, yazdığın gibi o herif asker ocağına yakışmayan sadistin teki... sen sivilken ağzına kötü söz almazdın. adamın beşiğinden mezarına kadar nesi varsa içinden sövdüğüne göre gerçekten çok sinirlenmişsin. ama haklısın.ben de olsam ondan nefret ederdim. Oysa hepiniz aynı vatanın evladısınız.neden ayırım yapıp en ağır işleri sana yaptırıyor ki [ala ala] ..senin gibi aklı başında, sorumluluklarının bilincinde olan insana böyle davranmak için çok adi birisi olmalı. zaten "adinin teki" demişsin. neyse hakkuş, vatan borcu bu... herşeye,insanlıktan
uzak olan çavuşuna bile, katlanıp vazifeni yerine getirmelisin. sen yine elinden geldiğince iyi asker olmaya çalış.beni de mektupsuz bırakma. Mektupları dışardan yollamakla iyi ediyordun. çavuş iti okursa bir de mektuplar için dayak
yersin sonra. özlemle gözlerinden öperim.
.......................................................................
__dostun recai__
**** **** *** *** *** *** ***
Ulan recai iti, Ben sana ne zaman mektup yazdım da o Allahın belası mektubu gönderdin?? mektuplarımızın okunduğunu bildiğin için bu adiliği yaptın di mi köpek ?? senin yüzünden gül gibi çavuşumun bana yapmadığı kalmadı. tonla dayak... bir hafta da hapis cezası yedim. çavuş beni bölüğün önüne çıkarıp "KARŞINIZDA ORDUMUZUN EN ŞEREFSİZ ASKERİ DURUYOR." dedi. ne dediysem, senin nasıl adi bir yaratık mektubunun da o eşşek şakalarından biri olduğuna inandıramadım. bir daha mektup falan yazma...zaten ilk izne gelişimde ellerini un ufak edeceğim. birkaç yıl eline kalem alamayacaksın.en kısa zamanda başına bir kaza gelmesini, sürüm sürüm sürünmeni dilerim.
.............................................. ......__Hakan__
***** ****** ******* ******* ******
Merhaba Hakkuş,
Yanında olamadığım, sorunlarını ve acılarını paylaşamadığım için kahroluyorum.mektuplarını okudukça içim kan ağlıyor. manyak çavuş iyice azdı ha... vay sadist vay... bir de adam bilip çavuş yapmışlar. böylelerinin eline hiç yetki vermemeli.. sonra ne oldum delisi oluyorlar."sivil olsam yapacağımı bilirdim" diyorsun. ama haklısın hakkuş.sinirlerine hakim ol..askerlikte üste saygısızlık olmaz.adama askerliği bitirtmezler. vallahi... uyma o hayvana dostum.zor ama sayılı günler gelir geçer.buralar bildiğin gibi eksikliğini hep hissediyoruz.en güzel günler seninle olsun...
....................................................... .__Kardeşin
Recai__
****** ****** ******* ****** ******
Recai denen hayvan,Lan sana hayvan demek iltifat, hayvanlara hakaret olur, oğlum sen çıldırdın mı? çavuş fıttırdı...adamın bir ağzıma yapmadığı kaldı. "yazmadım komutanım." diyorum yemin billah ediyorum dinlediği yok. ah ulan eşşoğlueşşek yaktın beni... askerliğim şimdiden bir ay uzadı.hergece tuttuğum 8-5 nöbetleri, günde yalnız başıma tam teçhizat 20km koşu, iki çuval ıspanak ayıklamak imanımı gevretiyor. Yeter artık Recai!...şakanın çıkacak suyu muyu kalmadı. cımcılık oldu. bu gidişle biraz zor ya, izne gelirsem kendine kaçacak delik ara. tüm kemiklerini kıracağım. allah belanı versin...
...........................................................__Hak an__
******* ********** ********** ********
Hakkuş'cuğum,
Yooo, yazdıklarına inanamıyorum. bu kadarı da olmaz ama... artık o şerefsiz çavuşun sana yaptıklatını insan yapmaz. Nedir bu eşşoğlueşşeğin sana çektirdiği? yani afedersin ama insan sokaktaki uyuz ite bile daha iyi daha merhametli davranır. bak hakkuş, sakın benden gerçekleri saklama, yoksa görevden mi kaytarıyorsun? eninde sonunda ikiniz de bu vatanın evladısınız.böyle yapması için ya kafadan sakat ya da soysuz olmalı..ne diyeyim hakkuş? sabredeceksin. allah
sevdiği kuluna çektirirmiş. Seni de seviyor olmalı ki çavuş gibi bir namussuzu
başına bela diye salmış
................................................. _Candostun Recai__
****** ********** ************** **********
Recai soysuzu stop!
Sayende askerliğim bitmeyecek stop!..
Firar ettim stop!..
Seni parçalamaya geliyorum stop!..
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 15, 2008 2 yorum
Yeni işyeri yönetmeliği
*>>>**KIYAFET
>>>Bundan boyle herkesin aldigi maa$a gore giyinmesi onemle rica
olunur...
>>>Ofise Prada ayakkabilar ve Gucci cantalarla geliyorsaniz, maddi
>>>durumunuzun yeterince iyi oldugu goruldugu icin maa$iniza zam
>>>yapilmayacaktir. Siradan ve ucuz yerlerden giyiniyorsaniz
elinizdeki
>>>parayi yeterince iyi idare edebildiginiz goruldugu icin
maa$iniza
zam
>>>yapilmayacaktir. Bazen marka bazen siradan yerlerden
giyiniyorsaniz,
>>>herhangi bir sorununuz olmadigi goruldugu icin maa$iniza zam
>>>yapilmayacaktir
>>>HASTALIK DURUMLARI >>>Herhangi bir hastaliginiz durumunda doktor raporu artik kanit
olarak
Kabul gormeyecektir.
>>>Doktora kadar gidebilen, i$ine de gidebilir
>>>**IZIN GUNLERI
>>>Her cali$anin senede 104 izin gunu vardir.
>>>Bunlara Cumartesi ve Pazar denir.
>>>**WC KULLANIMI
>>>I$gununun buyuk kisminin tuvaletlerde harcandigi tespit
edildiginden,
>>>bundan boyle tuvalet kabinlerinde kalma suresi 3 dakikayla
>>>sinirlanmitir.. 3 dakika bittigi anda alarm calacak, tuvalet
kagidi
>>>otomatikman iceri toplanacak, kabin kapisi acilacak ve
yukaridan
>>>otomatik bir fotograf makinesi inerek resminizi cekecektir.
>>>Bu durumun ustuste iki kez ba$iniza gelmesi durumunda resminiz
>>>$irketin karalistesinde yayinlanacak, resimde sirittigi tespit
>>>edilenler yonetmeligin 'akli dengesizlik durumu' maddesi
kapsaminda
>>>degerlendirilecektir
>>>**OGLE TATILLERI
>>>Zayif personelin ogle tatili suresi 30 dakikadir.
>>>Normal kilodaki personelin ogle tatili suresi, dengeli beslenip
>>>formlarini korumalarina yetecek $ekilde 15 dakikadir.
>>>Kilolu personelin ogle tatili suresi 5 dakikadir, bu da zaten
bir
>>>kutu Diet Cola icmek icin gayet yeterlidir..
>>>Ilginize cok te$ekkur ederiz*
en kısa zamanda uygulamaya geçilecektir.
*** arkadaşlar bunlara gelen mail kutumda biriken yazılarda ben okurken çok eğlendim sizler de paylaşmak istedim. Umarım beğenmişsiniz dir.
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 15, 2008 1 yorum
bir banka müşterisinin kızgınlığı!!!!
New York Times'da yayınlanan bir müşterinin bankasına yazdığı mektup (*_*)
Sayın Banka Yetkilisi,
Ben 86 yaşında bankanızda hesabı olan bir müşterinizim.
Geçen gün, tesisatçıma 100 dolar'lık bir çek yazdım.
Bu çeki kendisi her nasılsa 3 nanosaniyede bankanıza iletmiş olmalı ki, bankanızda değerlendirdiğim fonlardan bu miktar kadarını bozduramadan hesabımdan karşılığı alınmış.
Tabii ki hesabımda o an için para olmadığından 30 dolar da faiz ve ceza alınmış. Oysa fonlarımda 1.000.000 dolar vardı.
Bu durumu şikayet etmek istediğimde, bankanız telefonunda kişiliksiz, terbiyesiz, banda kaydedilmiş ve yüzsüz bir hanım sesiyle yarım saate yakın boğuştum.
Arada müzikler dinledim ve 28 kere değişik tuşlara basmak zorunda kaldım. Ama kimseye ulaşamadım.
Bildiğiniz gibi her ay binlerce dolarlık faturalarım, mortgage kesintilerim, kredi kartı ödemelerim var.
Bunların hepsinin hesabımdan yapılan otomatik ödemelerini şu andan itibaren İPTAL ediyorum.
Bundan böyle, sizden etten kemikten yapılmış dediğimi anlayan ve ingilizce bilen bir müşteri temsilcisi istiyorum.
Anlayışla karşılarsınız ki, karşınızdakine en iyi iltifat, onu taklit etmektir.
Ben de sizin gibi yapacağım.
Müşteri temsilciniz her ödeme için beni arayacak, ve 28 haneden az olmayan benim vereceğim bir şifreyi tuşlayacak.
Sonra da, eğer 1 tuşlarsa benden randevu alacak, 2 tuşlarsa bir ödeme ile ilgili mesaj bırakabilecek, 3 tuşlarsa oturma odama bağlanacak, oradaysam cevap vereceğim, 4 tuşlarsa ve uyumuyorsam yatak odama bağlanacak ve benimle görüşebilecek, 5 tuşlarsa tuvalete, 6 tuşlarsa cep telefonuma ulaşacak, 7 tuşlarsa bilgisayarıma bir mesaj bırakabilecek. 8'e tuşlarsa bunları yeniden dinleyebilir.
Arada beklemeler olursa, size söz, elimdeki eski plaklardan ve gramofonumdan güzel bir müzik parçası da dinleteceğim ona.
Yalnız sizden ricam, bu işlemler için seçeceğiniz personelinizin kimlik bilgisini, anne kızlık soyadını, noterden alınmış imza sirkülerini ve tapuları dahil mali bilgilerini bana iletmeniz.
Bir de sizin gibi bir sözleşme hazırladım. 8 sayfa. Sizinki 42 sayfaydı, ben insaflı davrandım. Bu sözleşmeyi de bana atayacağınız müşteri temsilcisi, bankanız şube müdürü ve bankanız yönetim kurulunun imzalaması ve bana iadeli taahhütlü göndermesi.
Bu sözleşme elime geçtikten sonra müşteri temsilcinize kendi belirleyeceğim 28 haneli şifreyi göndereceğim. Bu şifre de her ay değişecelk pek tabii ki.
Özür dileyerek bu sözleşme ve işlemler için sizden masraf olarak her ay 20 dolar da talep edeceğim.
İşbu şartları yerine getirememe durumunuz varsa, lütfen 1.000.000 dolarımı nakit olarak hazırlayın, yarın alıvereyim.
Size hayırlı işler diler, en kısa zamanda bana ulaşmanızı rica ederim.
Saygılarımla,
Müşteriniz...
Gönderen neseileberaber zaman: Salı, Ocak 15, 2008 0 yorum